Akademik Çalışmalar

Kemalizm II - Atatürk, Kemalizm ve Din

02:27:00


“Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderi ikisinin de adı Mustafa olan ve tarihin tanımış olduğu en olağanüstü önemde iki kişiliğin iki ayrı odak noktası olarak oluşturdukları bir alanda biçimlendiğini söyleyebiliriz. Bu isimlerden birisi Mustafa Kemal Atatürk’tür diğeri ise Hazreti Muhammed Mustafa’dır.”[1]

 Çeşitli dönemlerde Türkiye’yi hedef alan planların hemen hemen hepsi bu iki Mustafa’yı birbirinden ayırma ve birbiriyle çatıştırma çabası içerisindedir.

Kemalizm, emperyalizme karşıdır. Emperyalist saldırıları gerçekleştirenler ise, “dini” bir kalkan olarak Kemalizm’e karşı kullanmaktadır. Buna bir örnek vermek gerekirse Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan hemen bir gün sonra İngiliz Muhipleri (Sevenleri) Cemiyeti kurulmuş ve bu cemiyetin başına “Sait Molla” adında bir din adamı, bir casus getirilerek  “din elden gidiyor” diye yaygara koparması sağlanmıştır. Sait Molla aynı zamanda şeriatın gelmesi gerektiğini de savunmuştur.[2]  Bunların dışında yazılı basında da casusluk faaliyetleri sürdürülmüştür.

Alemdar’da Refii Cevad’ın, ordunun padişaha rağmen milli mücadeleyi başlatmasından “Beş vakit namazda padişaha duadan başka bir şey bilmemesi gereken orduya neler öğretmedik” diye yakınıyordu.[3] Örnekleri bu şekilde çoğaltmak mümkün.

Atatürk mücadelesinde Türk halkının desteğini almak için halk neredeyse oraya gitmiş, halkla iç içe olmuştur. Camiye de, cemevine de gitmiş, bunda da içtenliği, çok düzeyli bir din kültürüne sahip olması ve üstün etkileme gücü sayesinde olağanüstü başarı sağlamıştır.[4]


Atatürk: Camiler birbirimizin yüzüne bakmasızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek yani meşverek için yapılmıştır.”[5] diyerek camilerde dahi aydınlığı savunmuştur.

Atatürk, İslam dinine daima saygılı olmuştur ve kendisi de inançlı bir Müslümandır. Cemaatle birlikte namaz kılmış, gerekli gördüğünde minberden vaaz vermiştir. Balıkesir Paşa Camii minberinden halka hitabına “Ey millet, Allah birdir, Şanı büyüktür.”[6] diye başlamayı ihmal etmemiştir.

Atatürk, dinin bir sömürü aracı olarak ve kitleleri düşünmekten aciz yaratıklar haline dönüştürmenin yollarından biri olarak kullanmasını önlemek amacıyla da çok şey yapmıştır. Bunların bir kısmı, tamamlanamamış veya sonradan ortadan kaldırılmıştır. Bugün karşı karşıya geldiğimiz durum gösteriyor ki bunlar içinde en önemlilerinden biri, dinsel dilin, yani Kur’an, ezan, namaz dilinin ve hutbelerin Türkçeleştirilmesidir. “Bilim Çin’de de olsa git al” diyen bir dinin anlaşılması gerektiğini, Arapçanın anlaşılamadığını, önemli olan, dinin anlatılmak istenilenin doğru olarak aktarılmasıydı. Elmalı Hamdi Yazır, Kur’an’ı, Atatürk’ün isteği ile Türkçeye tevsir etmiştir.[7]

Görülen o ki Mustafa Kemal din ile iç içe yaşamış, dinin gerektirdiklerini yerine getirerek bu halkı çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırmaya gayret etmiştir. Her ne kadar, daha önceden bahsettiğimiz dini bir kalkan olarak kullanan casuslar, din adamları, yazılı basın olsa da, Atatürk’ün yaptıkları neticesinde casuslar yani emperyalist kuvvetler istediklerini elde edememişlerdir.





[1] Alparslan Işıklı, Sosyalizm, Kemalizm ve Din,  3.Baskı, İmge Kitabevi,  İstanbul, 2001, s.165-166
[2] Ibid. s.167
[3] Ibid. s.168
[4] Ibid. s.170
[5] http://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/balikesirde-halkla-konusma, (e.t. 02.05.2015)
[6]Alpaslan, Loc.cit, s.187
[7] Ibid. s.180-192