Kitap İncelemeleri

Mahalle Kahvesi - Sait Faik Abasıyanık

17:36:00

Bugün size çok sevdiğim bir kitabı tanıtacağım okuyanlarınız mutlaka vardır; bir hikaye kitabı. Fakat size bu hikaye kitabını tanıtmadan önce bir iki kelâm etmek istiyorum kitaplarla ilgili. Yaş ilerledikçe çoğumuz hikaye kitabı okumuyoruz, okuduğumuz bu hikaye kitapları bize herhalde çok basit geliyor olmalı ki genellikle roman tarzı kitaplar okuyoruz. (Tabi okuyorsak)

Günümüzde okunan kitaplara bakıyorum herhangi bir mağazanın "çok satanlar" bölümüne gidiyorum bazıları buna "bestseller" diyor. (Böyle diyince sanki biraz daha "cool(!)" duruyor.) Her neyse konumuz bu değil tam olarakta siz yinede dilimizi yozlaştırmayın güzel abilerim, ablalarım, kardeşlerim.

Çok satan kitaplara baktığımda karşılaştığım manzara genellikle şu; kitapların kapağı çok güzel ama içi çok boş. Oldukça ucuz kitaplar. Ucuz derken kitabın içeriğinden bahsediyorum. Üç beş kitap okuyanlar kitap yazmış, olay örgüsü oldukça basit, hani bir Türk filmi izleriz film konusu genelde; fakir oğlan, zengin kıza aşık olur yada bunun tam tersi olur ya işte bizim şu an "çok satanlar" kısmındaki kitaplarımızında çoğu böyle. (Dikkat edin hepsi demiyorum)

Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna kitabı uzun süredir çok satanlar listesinden düşmüyor, tabi yukarıda bahsettiğim durum Sabahattin Ali için geçerli değil, oldukça derin bir yazar kendisi fakat kitabına yapılan bana göre saygısızlık. Sırf gösteriş olsun diye onun kitabını okuyanlar var (sanmıyorum okuduklarınıda neyse), genelde yanında kahve bulunur ve instagram'a, facebook'a fotoğraf atılır, sonra kitap okunmamak üzere kitaplıktaki yerini alır. Çünkü o görevini tamamlamıştır artık.

Evet bende kahve ile veyahut çay ile beraber fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaştım, bunu gösteriş olsun diye yapmadım ben genelde çok etkilendiğim kitapları sosyal medyada paylaşırım. Çünkü sosyal medya günümüzün en büyük iletişim aracı. Bunu kullanmak herkesin en doğal hakkı ama kullanırken biraz yapmacık olmasak hani belki daha güzel olur. O kitap (Kürk Mantolu Madonna) sıradan bir kitap değil, o kitabın size anlatmak istediği özü ilk okuyuşunuzda almayabilirsiniz. Defalarca okunması gereken bir kitap. Ben şuan 4. kez okuyorum ve her okumamda farklı bir öz alıyorum. Umarım ne demek istediğimi biraz anlatabilmişimdir.

Her neyse çok konuştum şimdi gelelim kirabımıza; Mahalle Kahvesi. Sait Faik'in kitabı. Yazarın yazdığı 6. kitap. Kitapta 22 tane birbirinden güzel hikaye var. Biraz argo kelimeler içeriyor, samimi bir havası var, ben keyifle okudum.

Size şimdi tek tek hikayeleri anlatacak değilim, genel hatlarıyla bahsedeyim: hikayelerin 13 tanesi şehirde, 1 tanesi köyde geri kalanları ise Burgaz Adasında geçiyor. Ben bu kitabı ismine layık bir şekilde bir mahalle kahvesinde okuyacaktım ama bilirsiniz bizim kahvelerde bol bol oyun oynandığı için ve ses hiç eksik olmadığı için bu ne yazık ki mümkün olmadı. Bende aldım kitabımı mahallede oyun oynayan çocukların içinde okumaya başladım zaten oldukça ince bir kitap, dilide oldukça sade ve akıcı. 2 saatte normal bir okuma hızıyla bitirebilirsiniz.


   

Kitapla ilgili bir hikayeyide youtubeda buldum. Filmi çekilmiş biraz amatörce olmuş, gençler kendilerince bir şeyler yapmaya çalışmış ama çokta hoşuma gitti. Bir göz atıverin.


Kitabın tanıtım bülteninden;
“(…) Mahalle çocuğu, Sait’in hikâyelerinde bir iki tane değildir; birçoktur. Bunu, onun bu yaşa kadar değişmemiş mizacına veriyorum. Bence Sait Faik ne genç hikâyecidir, ne ihtiyar. Bence o, kırkını aşmış bir mahalle çocuğudur. Ama sakın bu hükmü onu kötülemek için söylenmiş bir söz sanmayın. Çocuk deyişim ona gençlikten daha genç bir yaş biçişimden, mahalle çocuğu deyişim de onu, ekseri mahalleden yetişenler gibi, halktan bir insan, halka bağlı bir insan sayışımdan ileri geliyor.”
Orhan Veli Yaprak, 1 Şubat 1950

Kitap İncelemeleri

Kitap Çalmak

20:31:00

Kitap fuarında 12 yaşındaki çocuk kitap çaldı diye üstünü çıkarıp arıyorlar.

Kitap para için çalınmaz. Kitap para etmez.
Bir çocuk ancak okumak için kitap çalar.
Kitap çalan bir çocuk görürseniz...
Yakalayıp kollarına taşıyamayacağı kadar çok kitap verin.


Okumak için kitap çalan bir çocuk...
Bundan daha güzel ve umutlu bir manzara olabilir mi?

Melih Aşık - Milliyet (17 Kasım 2015)


İlgili haber linki: http://www.hurriyet.com.tr/can-yayinlarindan-kitap-fuarindaki-hirsizlikla-suclanan-cocuk-icin-ozur-40014306

Deneme

Saçmalamalar III: Hiç, Her Şeydir!

02:42:00

Saat gecenin bir körü. Yatamıyorum. Yan oda da ev arkadaşımın dinlediği türkülerden olsa gerek biraz düşünmeme vesile oldu. Neyi düşünüyorsun derseniz? Hiç.

Evet garip değil mi? Hiçliği düşünüyorum.

Hepimiz bir tesadüfün ürünüyüz. Aslında hepimiz, hiçbir şeyiz. Gecenin bir vaktinde bana bunu ne düşündürdü bilmiyorum ama sanki biraz değersiz gibi hissetim kendimi. Sadece kendimide değil tüm insanlığı. Birbirimizi öldürmekten başka ne yararımız var ki birbirimize. Bu cümleyi şu an gelişi güzel yazdım fakat bakıyorumda ne kadar çelişkili bir cümle.

Ölmek acaba faydalı bir şey mi? Merak etmişimdir hep. Ama değildir sonuçta ölmekten korkuyorum. Kim korkmuyor ki özünde?

Korktuğunuz bir şey faydalı olur mu ki?

Her neyse...

Hiçlik içinde bir yaşam kurmaya çalışıyoruz, hep olduğumuzu düşündüğümüz an, evren bizi hiç yapıyor.

Ölüyoruz.

Cesedimiz çürüyor, kemiklerimizde ki maddeler toprağa karışıyor. Uzun bir süre geçiyor, toprak hafiften yeşeriyor. Tekrar doğuyoruz.

Kemiklerimizdeki mineraller bitkiye karışıyor. Bitki büyüyor ağaç oluyor. Sonra başkası gelip o ağaçtan bir elma koparıp bir ısırık alıyor. Yani senden bir parçayı kendi bedenine katıyor. Artık başka bir bedendesin teknik olarak.

Çok saçma bu dediklerim kabul ediyorum. Fakat yaşamak için bir neden lazım? Ve ben o nedeni bulamıyorum. Niçin yaşıyoruz? Bu soruya cevap verirken işin dini boyutunu bir tarafa bırakalım. Diyelim ki inançsız bir insanım (öyle değilim ama varsayım yapıyorum işte anladın sen onu, yorma beni)

Niçin yaşıyorum?

Çalışmak için mi?

Niçin çalışıyorum?

Yemek yemek ve barınmak için mi?

Niçin bunlara gereksinim duyuyorum?

Çünkü yaşamak için.

Çünkü bu saçma evren düzeninde bir düzen yaratmak için. Çünkü bu hep olarak gördüğümüz bir bütün içinde kaybolmak yani hiç olmak için.

Bazen ne kadar da hiç oluyor insan...

Gezi Yazıları

Gezin, Görün, Yaşayın I: Laodikeia

20:30:00



Tarihe dolayısıyla arkeolojiye merak duymuşumdur. Harika bir şehri ziyaret ettim; Laodikeia. Kendini korumuş en eski antik şehirlerden biri, tiyatro, stadyum, çeşmeleriyle ve birde kilisesiyle ünlüymüş, mükemmel bir mimari var. Roma imparatorluğu bünyesinde bulunuyormuş. Hristiyanlığa büyük önem vermişler, hristiyanlıkla ilgili de birçok çalışma var. MS 60 yılında büyük bir depremle çoğu yıkılmasına rağmen, tarihi dokusundan pek birşey kaybetmemiş, üstelik kazılarda hala devam ediyor.




Bu camlı zeminde yürüyünce biraz insanın içi kalkıyor (yerden yaklaşık 4-5 metre yükseklikte), yapılan kazıları daha net görebiliyorsunuz.



Hemen Pamukkale Travertenlerinin karşısında yer alan bu şehir bence en az travertenler kadar ilgi çekici. Mutlaka ziyaret edin.





#Amerika #asya #Okyanusya #avrupa #Gezi #vizesiz

Türkiye'den Vize İstemeyen Ülkeler

19:21:00

Çocukluğumdan beri dünyayı gezmek isterim, kim istemez ki bunu. Sürekli gezginlerin bloglarında vakit harcarım, gittikleri yerler hakkında neler yazmışlar, neler çekmişler çoğunu incelemeye çalışırım. Dünya'yı gezmek sanırım bu aralar beni birazcık aşan bir olay. Üniversite bitmek üzere hafif bir iş telaşıda var, belki bir 5-10 yıl sonra yavaştan gezebilirim. 

Yeşil pasaporta sahip olmak için neler vermezdim ama maalesef bordo bir pasaporta sahibim. Aslına bakarsanız sahipte değilim, çünkü bugüne kadar pasaport çıkarma gereği hiç duymadım. 

Pasaport çıkartsam ne olacak sanki? Türkiye'nin dışına mı çıkabileceğim diye düşünüyordum. Fakat bir gün haberleri izlerken "bir ülke ile daha vizeler karşılıklı olarak kaldırıldı" haberi gözlerimi ışıl ışıl etmeye yetti. Kendi kendime yahu vize istemeyen ülkeleri bir araştırayım dedim ve neler neler buldum. Halbuki vize istemeyen o kadar çok ülke varmış ki Türkiye cumhuriyeti vatandaşları için. Şaşkınlığımı hala üzerimden atabilmiş değilim. Niçin şaşkınsın diye soranlarınız olursa bilirsiniz ki vize çıkartmak oldukça uğraştırıcı bir iş. Hem zaman, hem maddi anlamda büyük kayıplara neden oluyor. Bazen vizelerin çıkması 1-2 ayı bile bulabiliyor. Tabi bazende çıkmıyor. 

Ben ilk yurt dışı gezimi Gürcistan'a yaptım. Batumu ziyaret ettim. Pasaportum olmamasına rağmen kimliğimle girebildim. (Kimliğim biraz eskiydi biraz sorun yaşadım ama girdim nihayetinde) Farklı bir ülkede olmak mükemmel bir his, farklı kültür, farklı bir dil, farklı yemekler, insanlar...

Şimdi sırada Balkanlar var. Sırada dediğime bakmayın en az 5 yılım var gibi duruyor. Vizesiz, uğraşmadan girebileceğim ülkeleri ziyaret etmeyi düşünüyorum bu 5 yıl sonunda. Tabi bunun için öncelikle bir pasaport çıkartmam gerek. Pasaport demişken birkaç gün önce pasaport harçlarına da %8 zam geldi bir an önce çıkartmam gerek daha fazla zamlanmadan. (Dünyanın en pahalı pasaportunu kullanmamız yetmiyormuş gibi birde zam yapıyorlar)

Bordo pasaport ile girebileceğiniz ülkeleri bölge bölge listelemeye çalıştım. Kasım 2015 T.C Dışişleri Bakanlığının sitesinden eriştiğim bilgilerle bu listeyi yaptım. Bu listedeki ülkelerin bazılarına 30 gün, bazılarına 180 gün vizesiz olarak girebiliyorsunuz. Gitmeden önce birazcık araştırma yapmanızı tavsiye ederim. Bazı ülkelerin oldukça basit kriterleri var. İşte bölge bölge liste...

AMERİKA



1. Arjantin
2. Bahamalar
3. Barbados
4. Belize
5. Bolivya
6. Brezilya
7. Dominik Cumhuriyeti
8. Dominika
9. Ekvador
10. El Salvador
11. Guatemala
12. Honduras
13. Jamaika
14. Kolombiya
15. Kosta Rika
16. Meksika
17. Nikaragua
18. Panama
19. Paraguay
20. Peru
21. Saint Christopher (Saint Kitts) ve Nevis Adaları
22. Saint Lucia
23. Şili
24. Trinidad ve Tobago
25. Uruguay
26. Venezuela

AFRİKA



1. Botsvana
2. Fas
3. Güney Afrika Cumhuriyeti
4. Kenya
5. Libya
6. Mauritius
7. Seyşel Adaları
8. Sudan
9. Svaziland
10. Tunus
11. Zambiya

ASYA


1. Doğu Timor
2. Filipinler
3. Güney Kore
4. Gürcistan
5. Hong Kong
6. İran
7. Japonya
8. Kamboçya
9. Kazakistan
10. Kırgızistan
11. Lübnan
12. Makao Özel Yönetim Bölgesi
13. Maldivler
14. Malezya
15. Singapur
16. Sri Lanka
17. Tayland
18. Tayvan
19. Ürdün


AVRUPA



1. Arnavutluk
2. Bosna-Hersek
3. Karadağ
4. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
5. Kosova
6. Makedonya Cumhuriyeti
7. Rusya
8. Sırbistan
9. Ukrayna


OKYANUSYA



1. Fiji
2. Palau
3. Tuvalu
4. Vanuatu

***Düzeltme: Rusya ile yaşanan krizden dolayı, Rusya artık Türk vatandaşlarından vize istiyor. (Kasım, 2015)

Akademik Çalışmalar

Kemalizm II - Atatürk, Kemalizm ve Din

02:27:00


“Türkiye Cumhuriyeti’nin kaderi ikisinin de adı Mustafa olan ve tarihin tanımış olduğu en olağanüstü önemde iki kişiliğin iki ayrı odak noktası olarak oluşturdukları bir alanda biçimlendiğini söyleyebiliriz. Bu isimlerden birisi Mustafa Kemal Atatürk’tür diğeri ise Hazreti Muhammed Mustafa’dır.”[1]

 Çeşitli dönemlerde Türkiye’yi hedef alan planların hemen hemen hepsi bu iki Mustafa’yı birbirinden ayırma ve birbiriyle çatıştırma çabası içerisindedir.

Kemalizm, emperyalizme karşıdır. Emperyalist saldırıları gerçekleştirenler ise, “dini” bir kalkan olarak Kemalizm’e karşı kullanmaktadır. Buna bir örnek vermek gerekirse Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan hemen bir gün sonra İngiliz Muhipleri (Sevenleri) Cemiyeti kurulmuş ve bu cemiyetin başına “Sait Molla” adında bir din adamı, bir casus getirilerek  “din elden gidiyor” diye yaygara koparması sağlanmıştır. Sait Molla aynı zamanda şeriatın gelmesi gerektiğini de savunmuştur.[2]  Bunların dışında yazılı basında da casusluk faaliyetleri sürdürülmüştür.

Alemdar’da Refii Cevad’ın, ordunun padişaha rağmen milli mücadeleyi başlatmasından “Beş vakit namazda padişaha duadan başka bir şey bilmemesi gereken orduya neler öğretmedik” diye yakınıyordu.[3] Örnekleri bu şekilde çoğaltmak mümkün.

Atatürk mücadelesinde Türk halkının desteğini almak için halk neredeyse oraya gitmiş, halkla iç içe olmuştur. Camiye de, cemevine de gitmiş, bunda da içtenliği, çok düzeyli bir din kültürüne sahip olması ve üstün etkileme gücü sayesinde olağanüstü başarı sağlamıştır.[4]


Atatürk: Camiler birbirimizin yüzüne bakmasızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapılmak lazım geldiğini düşünmek yani meşverek için yapılmıştır.”[5] diyerek camilerde dahi aydınlığı savunmuştur.

Atatürk, İslam dinine daima saygılı olmuştur ve kendisi de inançlı bir Müslümandır. Cemaatle birlikte namaz kılmış, gerekli gördüğünde minberden vaaz vermiştir. Balıkesir Paşa Camii minberinden halka hitabına “Ey millet, Allah birdir, Şanı büyüktür.”[6] diye başlamayı ihmal etmemiştir.

Atatürk, dinin bir sömürü aracı olarak ve kitleleri düşünmekten aciz yaratıklar haline dönüştürmenin yollarından biri olarak kullanmasını önlemek amacıyla da çok şey yapmıştır. Bunların bir kısmı, tamamlanamamış veya sonradan ortadan kaldırılmıştır. Bugün karşı karşıya geldiğimiz durum gösteriyor ki bunlar içinde en önemlilerinden biri, dinsel dilin, yani Kur’an, ezan, namaz dilinin ve hutbelerin Türkçeleştirilmesidir. “Bilim Çin’de de olsa git al” diyen bir dinin anlaşılması gerektiğini, Arapçanın anlaşılamadığını, önemli olan, dinin anlatılmak istenilenin doğru olarak aktarılmasıydı. Elmalı Hamdi Yazır, Kur’an’ı, Atatürk’ün isteği ile Türkçeye tevsir etmiştir.[7]

Görülen o ki Mustafa Kemal din ile iç içe yaşamış, dinin gerektirdiklerini yerine getirerek bu halkı çağdaş medeniyetler seviyesine ulaştırmaya gayret etmiştir. Her ne kadar, daha önceden bahsettiğimiz dini bir kalkan olarak kullanan casuslar, din adamları, yazılı basın olsa da, Atatürk’ün yaptıkları neticesinde casuslar yani emperyalist kuvvetler istediklerini elde edememişlerdir.





[1] Alparslan Işıklı, Sosyalizm, Kemalizm ve Din,  3.Baskı, İmge Kitabevi,  İstanbul, 2001, s.165-166
[2] Ibid. s.167
[3] Ibid. s.168
[4] Ibid. s.170
[5] http://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/balikesirde-halkla-konusma, (e.t. 02.05.2015)
[6]Alpaslan, Loc.cit, s.187
[7] Ibid. s.180-192

Akademik Çalışmalar

Kemalizm I

19:30:00


Yeni bir yazı dizisiyle karşınızdayım, uzun süredir okumalar yaptığım bir konuyu zaman içerisinde sizlerle paylaşacağım. Gelin nasıl bir yol izleyeceğimi anlatayım sizlere...

Öncelikle Kemalist ideoloji ve sekülerizm ilişkisine ağırlık vererek; Ortaçağ Aydınlanma döneminde ortaya çıkan modernleşme hareketinin yani seküler hareketin, ideolojileri nasıl etkilediğini, Kemalist ideoloji ile sekülerizm arasında nasıl bir ilişki olduğunu, Kemalist ideolojinin temelinde hangi ilkelerin ve kimlerin bulunduğunu, Türkiye Cumhuriyetinde yanlış algılanan bir Kemalist ideolojinin sebebinin ne olduğunu örnekler vererek ve bilimsel yöntemi kullanarak cevaplamaya çalışacağım. 

Kemalizm ve Kemalist Kavramları Ne Anlama Gelir?
Kemalizm; Mustafa Kemal’in düşünce ve davranışlarının bir bütün olarak ele alınması ve bu bütünün savunulmasıdır. Aynı zamanda Atatürk’ün izinden gitmek anlamında olan Atatürkçülüğün bilimsel adıdır. Kemalizm kavramı evrensel değerler içerdiği için Avrupalı siyaset bilimcileri tarafından da benimsenmiştir.[1]

“Kemalist” kavramı ilk kez Avrupa basını tarafından kullanılmıştır. Ulusal Kurtuluş Savaşında, Mustafa Kemal önderliğinde ki durum batılı medya organları tarafından “Kemalist Hareket” olarak adlandırılmıştır.  Batılılar tarafından kullanılan bu kavram daha sonra Mustafa Kemal’in izlediği yolun ve kendine özgü yöntemle geliştirdiği düşüncelerin genel adı olarak kalmıştır.

    Efendiler biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz çünkü biz bize benzeriz.

Kemalizm ve İdeoloji
Mustafa Kemal bir ideolojiye dayanmanın “donup kalmakla” aynı anlama geleceğini söyleyerek ortaya kesin çizgilerle belirlenmiş bir ideoloji koymaktan kaçınmıştır. İlerleyen yıllarda sürekli olarak pragmatik davranmış, Türk ulusunun ve başında bulunduğu eylemlerin gereksinimleri doğrultusunda eklektik davranarak çeşitli görüşler ve yöntemler geliştirmiştir. Kendisine hangi ideolojiye mensup olduğu sorulduğunda, hiçbir ideolojinin takipçisi olmadığını, taklitçilikten bilinçli bir şekilde kaçındıklarını, eğer bir benzetme yapmak gerekirse “biz bize benzeriz” biçiminde bir yanıt verilebileceğini açıkça dile getirmiştir.[2]

Mustafa Kemal asker kökenli olduğundan Türkiye’nin jeopolitik olarak önemini iyi bir şekilde kavramıştır. Türkiye’nin gelecekte tam bağımsız bir devlet olması için mevcut ideolojilerden kaçınması gerektiğinin farkındadır.

İdeolojilerin savaştığı bir dünyada Mustafa Kemal, İdeolojik ve siyasal bağımsızlığı bir arada götürmüş, değişen konjonktürde Türkiye’nin ulusal çıkarlarını kendine özgü biçimde ortaya koymuştur.

Marks ve Lenin’in düşünceleri nasıl “izm” (yol anlamında) ekini alıyorsa. Mustafa Kemal’in tüm ideolojilerden kaçarak kendi düşüncelerinin hakim olduğu ideolojisi de izm eki alarak “Kemalizm” olarak adlandırılmıştır.

Kemalizm düşüncesi bir anda ortaya çıkmadı. Kemalizm’in kesin kuralları değişen ortam şartlarına göre şekillendi. Kemalizm için önemli olan; saldırılardan kurtulmak, antiemperyalist bir tutum izlemekti. Bu şartlar altında dünyada ki ideolojiler araştırıldı ve yeni çağdaş bir ulus nasıl ortaya çıkabilecekse, çağdaş gelişmeler ışığında buna uygun bir yaklaşım geliştirildi.

Mustafa Kemal Batının kontrolü altına girmemek için liberalizme, Sovyetler Birliğinin kontrolü altına girmemek için ise sosyalizme karşı mesafeli bir tutum izlemiştir.[3]

Kemalizm’in Batı ile Sovyetler arasında tercih yapmayı reddettiğini açıklaması, üçüncü dünya ülkelerinin ilgisini çekmiştir. Mustafa Kemal Lozan Konferansı sırasında yaptığı bir basın toplantısında “Ne Şarka, ne de Garba ehemmiyet vermeksizin yalnız kendi mevcudiyetimize istinat olunabilir mi suali de hatıra geliyor. Doğrusunu söylemek lazım gelirse bu dakikada emniyete şayan olan siyaset yalnız kendi mevcudiyetimize istinat etmektir” demiştir. Bu tutum 30-40 sene sonra ortaya çıkan Üçüncü Dünya Hareketinin öncüsü sayılabilir.[4]

Mustafa Kemal’in tüm bunlar ışığında araştırmaları devam ediyordu. Ekonomiden edebiyata, sosyolojiden tarihe, sosyal ve fen bilimleri de dahil olmak üzere bilimsel veriler ortaya çıkarıyordu. Bu ideolojik arayışın; tarafsız, nesnel ve evrensel olmasına dikkat ediyordu.

Önemli olan Türkiye Cumhuriyetinin gelecekte bağımsız güçlü bir devlet olarak uluslararası sistemde hak ettiği yeri almasıydı. Kemalizm bütün ideolojilere karşı çıkarak Türk ulusuna tam bağımsız bir gelecek arayışı içine girdi.[5]  

Genel hatlarıyla Kemalizm ve ideoloji ilişkisini incelemiş olduk. Bu bağlamdan hareketle Kemalist İdeoloji oldukça özgün bir ideolojidir. Yukardaki fotoğrafta Mustafa Kemal "biz bize benzeriz" diyerek ne sosyalizme, ne de emperyalizme benzemediğini ifade etmektedir.  

Gelecek hafta "Kemalizm ve Din" İlişkisi üzerinde duracağız. Takipte kalmanız dileğiyle... 




[1] Anıl ÇEÇEN, 100 Soruda Kemalizm, 9.Baskı, Kilit Yayınları,  Ankara,  2012, s.21
[2] Ibid. s.22
[3] Ibid. s.23-30
[4]Ali Kazangil, “Anti-emperyalist Bağımsızlık ideolojisi ve Üçüncü Dünya Ulusçuluğu Olarak Kemalizm”, Kemalizm, Der. Ahmet Insel, İletişim, 2009, s. 235-246
[5] Çeçen Loc.cit. s.23-30 

Kitap İncelemeleri

Halil Serkan Öz Kitaplığı

16:04:00

Yalova Valisi Selim Cebiroğlu’nun, Fen Lisesi’ni ziyareti sırasında “Bu saç sakal ne, sen ne biçim öğretmensin. Dilenciye benziyorsun” diyerek hakaret ettiği matematik öğretmeni Halil Serkan Öz, destek yürüyüşünden sonra (3 Nisan 2015) kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. 
Bizler eğitimcilere neden hak ettiği değeri vermiyoruz, eğitimcileri yüceltmek yerine niçin ayaklarımızın altına alıyoruz? Mustafa Kemal ATATÜRK'ün eğitime verdiği önemden ne kadar uzaklaştık, milletvekilleri maaşlarını belirlerken öğretmen maaşlarından düşük olsun diyen bir önderin toplumunda, nasıl olduda bu hale gelebildik!? Vali adına kendimden utanıyorum çünkü o vali, benim ülkemin valisi. 
Halil Serkan Öz’ün aydın bir öğretmen olduğunu söyleyen öğrencileri, öğretmenlerinin onlara verdiği okuma listesini paylaştı. Eminim ki bu listedeki kitapların birçoğunu o vali okumamıştır. Liste şu şekilde; 



Eğitime ve eğitimciye verdiğiniz değer için teşekkür ederim sayın valim(!)